Ödemiş Türküleri - Kaymakçı Kahvesi

Bu sayfada Ödemiş yöresine ait Kaymakçı Kahvesi türküsünün sözleri bulunmaktadır.

Türkü Sözü

Kaymakçı Kahvesi'nde masa kuruldu
Masanın başında Süleyman vuruldu

Kaldır Dudu'm kollarını göster yüzünü
Dudu'mun yollarında kıydım canımı

Devrent Deresi'ni duman bürüdü
Dumanın içinde Dudu'm yürüdü

Kaldır Dudu'm kollarını göster yüzünü
Dudu'mun yollarında kıydım canımı

Türkünün Hikayesi

(Devamını Göster) Hey Süleyman hey!. Bilsen ki Kaymakçı Kahvesi mezar olacak sana, gider miydin hiç!.. Suna boylu, dudu dilli sevdiğini kor gider miydin?.. Sırma saçlı, kara gözlü sevdiğini yakar mıydın?. Ya anan... Ya baban... Biricik oğullarını, bile bile ateşe atar mıydın hiç. Neyse ne. Olmuş bir kere... Olanla ölene çare yok derler... Çaresi şu ki, gönlü razı olmuyor insanın... Gencecik dal gibi Süleyman'ın pisi pisine gidişine... Ama elden bir şey gelmiyor... Tutup türküye döküyor içini insan. Kimi; olayın kahramanı Ümmetali'dir der... Kimi Süleyman... Kimi yerde, türkü Ümmetali için söylenir... Kimi yerde Süleyman için... Bilinen şu ki, Kaymakçı Kahvesi'nde bir genç vurulmuş... Adı ister Ümmetali olsun; ister Süleyman... Çok şey değişmez... Biz Süleyman diyelim, Süleyman bilelim gencin adını... Devir Cumhuriyet öncesi... Gebe günler yani... Doğurgan günler... Doğum sancıları içinde yurt... Bir yandan dış düşman pay istiyor yurt topraklarından; bir yandan yerli işbirlikçileri paylaşıyor varlığımızı... İstanbul kendi çıkarını, kendi varlığını korumaya çalışıyor... Anadolu kurtuluş hareketi yer yer başlamış... Bileğine güvenen, yurdunu canı kadar seven bir avuç insan, çete harbi veriyor düşmana... Dağlar çatal yüreklilerle dolu... Bir de çapulcular var bunların arasında... Çoğu kez bunların adını kullanıyor... Salıyor adamını dağdan aşağı: "Çakırcalı şunca para, şunca, mal istedi... Ya verirsiniz ya da canınızı alırız diyorlar... Yani ki, mert korkağa, yiğit çömeze karışmış... Kimin ne olduğu belli değil... Kendine efe adını takan çıkıyor dağa... Ege dağları kaçakla dolu... Kanlıkısık'ta Çakırcalı... Kahrat'ta Gökçen... Bozdağda Avcı; Aydın Dağları'nda Poslu Efe tirim tirim titretiyor yöreyi... Bir de Gavur Ali var... Kaymakçı'dan... O da dağda... Gavur Ali'nin bir de kız kardeşi var ki, güzelliği dillere destan... Ay'a demiş sen doğma ben doğacam... Bir boy, bir pos... Bir endam ki, allah allah... Bir de tatlı dilli ki, adını Dudu koymuş millet... Hiç kimse Ayşe diye çağırmıyor... "Dudu aşağı Dudu yukarı... Köyün de zenginlerinden Dudu'nun ailesi... Gel gelelim Dudu'nun gönlü Süleyman'da... Süleyman derseniz yoksul... Anasının babasının tek çocuğu... İlkin isterik olurlar, red cevabı alırlar. Yani ki verimkar olmaz Dudu'nunkiler... Süleyman derseniz, iyi çocuk... Bir tek Dudu'ya boynu eğik... Dudu'ya bağlı... Aradabir gizlice buluşup, dertleşiyorlar... Yol yordam arıyorlar. "Babam keçi inatıdır... Bir kere yok dedi mi, dünyada var dedirtemezsin... Nuh der, peygamber demez... Ali Abim dersen, Gavurun teki... Kendini beğenmişin biri... Bizi dileğimizce başgöz etmez bunlar... En iyisi kaçıp gidelim... Abim zaten dağda... Araya zaman girince hepsi yumuşar... Bir kaç ay başka yerlerde kalırız... Sonra da onların gönlü olur... Döner geliriz köye..." diyor Dudu... Süleyman dünden hazır... Tek kaygısı Gavur Ali'nin kini... Ali kinlidir... Dağa, çıkalı, burnu daha da büyüdü... Rahat komaz. İz sürüp ayırır bizi..." diyor bir yandan; bir yandan da "Başka çıkar yolumuz yok... Kaçacağız... Kinleri bitene kadar görünmeyiz... Olur biter... Yarına, hazır ol Dudu'm... Yarından tezi yokgidelim..." Varıp anasına da açıyor durumu Süleyman... "Böyleyken böyle... Yarın gece Dudu'yu alıp gidiyorum ben... Bu işin başka yolu kalmadı... Kız beni istiyor; ben kızı,.. Anası babası kararlı... Aradan çekilmiyorlar... Görsünler el mi yaman bey mi?." Anası karşı duruyor "Aman oğul, onların şerrini çekme üstümüze... Ali, 'Gavur' adını boşa almadı... Elin gavuruyla bir olup, bizim efeleri eleveriyor... Gaddar adamdır Gavur Ali... Deve kinlidir üstelik... Vazgeç oğul... Biraz daha sabret... Belki taş yürekleri yumuşar... Gün doğmadan neler doğar... Bakarsın hükümet yakalar Gavur Ali'yi... Ali giderse belleri kırılır... Rıza gösterir, anası babası...". Şunu diyor, bunu diyor... Ama Süleyman duymuyor... "Dudu'yu yarın gece götürecem ana... Bu işin bekleri yok gayri..". Ne desin anası... Gözünün nuru, evinin direği bir oğlu... "Kendini iyi kolla... Bu Gavur şeytanla çomak oynar... Faka bastırmasın seni... Tuzağa, düşme... Al, uzaklara götür Dudu'yu... Bizi de habersiz komayın..." Gün aşıp akşam olunca, atını eyerleyip, heybesini terkisine atmış Süleyman... Gecenin ilk karanlığında varıp beklemiş Dudu'yu kavil yerinde... Çok geçmeden Dudu gelmiş elinde bohçasıyla... Kuş gibi çarpıyor yüreği Dudu'nun... Tez elden bohçayı yerleştirmişler heybeye... Binmiş terkisine atın Dudu... Dehlemişler... Devrent Deresi'ne çevirmiş başını atın Süleyman... Vurmuş mahmuzları... Sabaha yakın Ödemiş'i tutmuşlar... Varıp bir arkadaşının kapısını çalmış Süleyman... Zaten haberli arkadaşı... Bekliyorlar... Buyur etmişler içeri... Gereken izzet ikramı göstermişler... Ertesi gün Dudu'nun evinde anlaşılmış mesele... Anası babası küplere binmiş... "Vay gahpenin oğlu vay!.. Gidinin oğlu... Demek bunu yapacaktın bize... Alacağın olsun... Bunu yanına, bırakırsak" diye ateş saçmaya başlamışlar... Çok geçmeden Gavur Ali inmiş köye... "Vay gahpe analı vay! Ulan şerefimi beş paralık ettin be... Bunu kormuyum yanına... Beş mecitlik kurşun helal olsun sana... Gördüğüm yerde mıhlamazsam, bana da Gavur Ali demesinler... Hükümet baş edemedi benimle sen mi kafa tutacan... Benim bacımı kaçıracan ha! Alacağın olsun" deyip bangır bangır bağırıyor köy kahvesinde... Şu da var ki, köylü içten içten seviniyor... Oh oldu!. Dinsizin hakkından, imansız gelir!. İyi etti Süleyman... Oh etti... Burnu sürtsün azıcık Gavurun... Anlasın dünyanın kaç bucak olduğunu..."Gavur Ali fellik fellik arıyor Süleyman'ı... Haber salmadığı yer kalmıyor... İzini sürüyor... Arıyor tarıyor boş... Süleyman'la Dudu kayıp... Aradan haftalar geçiyor, aylar geçiyor... Yok... Bir haber çıkmıyor... Gavur Ali küplerde... Deliler gibi dönüyor ortalarda... Bakıyor olacak değil... İşin şeytanlığına kaçıyor... "Canım ne var ki aramızda... İki gönül bir olup, karar vermişler... Kan davası mı var aramızda... Bir hatadır yapmışlar... Gelsin el öpsünler barışalım... Et tırnaktan ayrılır mı? Ne de olsa eniştemiz sayılır... Herkes yanlış yapabilir" diye dedikodu salmış ortalığa... Bu sözler varıp Süleyman'ın kulağına ulaşmış... Bir yandan yakalanmak korkusu, öte yandan arkadaşına yük olma duygusu zaten üzüyor Süleyman'ı... Köylüleri gelip, Gavur Ali'nin yumuşadığını söyleyince seviniyor Süleyman... Tez elden hazırlığını yapıyor... Dudu'ya da anlatıyor durumu... "Ali'nin yüreği yumuşamış... Gelsin el öpsünler, barışalım diyesiymiş... Usandım gizlenmekten... Bitsin bu korku... Gider babanın ananın elini öperiz... Üç-beş emmi dayı da girer araya... Olur biter".Dudu kararsız... Dudu korkulu... Sen onları bilmezsin Süleyman... Deve kini vardır bizimkilerde... Şeytanlığına, düşünüyorlar bu işi... Benim gönlüm razı değil... Ama sen bilirsin". Sözün kısası, akşama doğru atlarına binip düşmüşler yola... Devrent Deresi'ni yatsıya doğru tutmuşlar... Devrent Deresi de dere... Dumanlı dere... Boranlı dere... Göz gözü görmüyor... Zor güç yol buluyorlar... Gecenin bir yarısında da Kaymakçı'ya ulaşıyorlar... Anası babası sarmaş dolaş Süleyman'ın... Süleyman'ı bırakıp Dudu'yu; Dudu'yu bırakıp Süleyman'ı öpüyorlar... Sonunda durumu sergiliyor baba: "Gavur Ali 'nin gönlü oldu... Gelip el öpsünler dermiş... Anası-babası da onun ağzına bakıyor... Sabah üç beş büyük de bulalım birlikte gidersiniz... Olurbiter". Sabahı zor etmiş Süleyman... Tez elden kalkıp kahveye gitmiş. Gitmiş ki büyüklerden bir kaç kişi bulsun... Varıp birlikte gitsinler kayın-babasına... Girip selam vermiş... Dost, bildikle sarmaş dolaş... Hoş beş, demeye kalmadan, kahve kapısı bir tekmeyle açılmış... Gavur Ali hışımla girmiş içeri... Süleyman arkadaşlarıyla masada oturuyor... Doğruca Süleyman'a yürümüş Ali... Vay gahpe dölü vay... Düştün tuzağıma sonunda... Sen kimsin; benim bacımı kaçırmak kim? Benim şerefimle oynayacak adam mısın sen?" deyip belinden beşlisini çıkarmış... Alnına çevirmiş namluyu... Süleyman ne olduğunu anlamadan yıkılmış yere... Kaymakçı Kahvesi ana-baba günü... Masalar sandalyeler girmiş birbirine... Gavur Ali silahını kınına koyup çıkmış dışarı... Dağ yolunu tutmuş yeniden... Dudu haberi duyunca yerlere atmış kendini... Süleyman'ın anası babası deli divane... "Yediler oğlumu... Kalleşlikle yediler..." deyip yerlerde sürünüyorlar. . . Olay halkın diline başka yansıyor... Devrent Deresi'nden alıp Kaymakçı Kahvesi'ne türküleşiyor halkın dilinde... Söylenip günümüze dek geliyor türküyle... Sevdiği uğruna can verir Süleyman ya; Gavur Ali'nin de ettiği yanında kalmaz... Zaptiyeler basar dağda bir gün, delik deşik ederler Ali'yi de. Kaynak: Öyküleriyle Türküler 3 - Yaşar Özürküt

Sayfa Bilgisi

Kaynak Kişi:
Sayfa Gösterimi:
3662
Oylama:
4.0 (3 kişi oyladı)
Oy Ver:

Yorum Yaz

Adınız:
E-Mail:
Mesajınız:
Doğrulama:
Güvenlik Kodu
 

Ödemiş Türküleri

Daha Fazla Türkü Sözü

Türküye Göre

A, B, C-Ç, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, R, S, T, U-Ü, V, Y, Z

Yöreye Göre

A, B, C-Ç, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, R, S, T, U-Ü, V, Y, Z

Sitemizde ücretsiz-bedava mp3 download linkleri bulunmamaktadır.
Internetten MP3 indirmek yerine sanatçıların albümlerini satın alarak onlara destek olunuz.
Siteye şarkı sözü eklemek için bizimle iletişime geçebilirsiniz...

© 2014 - 2021 Türkü Sitesi bir Web Sitesi projesidir.